Saatlerce konuşabilirim, her konudan söz edebilirim. Ama ne düzenli bir defterim var ne de düzenli çekmecelerim. Çantam yazılmış buruşturulmuş kağıtlarla, şeker çöpleriyle dolu. Biraz kurcalarsan, en altta birlikler, buruşmuş beş liralar var. Elimde her on dakkada bir farklı kitapla geziyorum. İnsanların kedi sevmesi gibi okumadığım kitabın sayfalarını okşuyorum. Cebimden 25 lira çıktı. Tostçunun biber turşusunun kokusu paralara geçmiş. Beş lirasını minübüsçüye verdim. Gün batımında evlerine dönen bütün insanlar bitkindi. “Müsait yerde inecek var.” dedim. Eve kadar yürüdüm. Cebimde tostçudan kalan biber turşusu….
Saatlerce her konudan konuşabilirim dedim. Ama sen her yerde, herkesle konuştuğumu zannetme. Beni tanımak için bir mecliste göz gezdirsen hemen tanırsın. Konuşmamdan değil. Suskunluğumdan hiç değil. Tanırsın işte. Pirinç ayıklarken en siyah taşlar nasıl belirir aradan, işte öyle… Eve doğru yürümeye devam ediyorum. Yanımdan birbirine hararetli hararetli bir şeyler anlatan erkek çocukları geçiyor. En cılızları, en konuşkan olanı. O konuşurken arkadaşı kafasına vuruyor. Gülüşüyorlar. Gelecek endişesi olmadan, geçmişin yasını tutmadan. Onların bu halleri dünyanın asıl sahipleri biziz diyor, anlayana.. Uçurtma uçurmasalar da, kare kare fotoğraflarını çekip paylaştığımız gökyüzü bile tamamen onlara ait.
Gün batarken ben de yorgundum. Çantamın ağırlığını eve yaklaştığımda hissettim. Karnımın acıktığını da…
Her konuda konuşabilirim dedim. Ama bu her konuda konuştuğum anlamına gelmez…
Emine Çiçekli
emine.cicekli.95@gmail.com